Birileri, insanlığın huzur içinde yaşayamaması için neden bu kadar uğraş verir bunu anlamak nasıl mümkün olacaktır sorunsalını incelemek gerekmez mi.?
Kim ile konuşursanız konuşun, kendi iddia ve planlarının dünyayı daha yaşanır kılacağını dayatması ile karşılaşırsınız. Bu bakış açısı insanlığın ayrışmasını ve parçalanmasını tetikler…
Nasıl yaparız da hep birlikte dünyayı daha yaşanır kılabiliriz, buna kafa yoralım diyenler neden çıkmıyor dersiniz.?
Varsa yoksa benim dediklerim her kesin hayatını düzenlemeli, fikir ve düşüncelerimden daha iyisi çıkamaz iddiası hayata hâkim kılınmak istenmektedir. NEDEN.?
Tüm tartışmalar ve çatışmaların temeli, günümüzde din olarak anlatılmaya çalışılsa da tamamı olarak durumun bu olmadığının her kes farkında, daha üst seviyede manipülasyon teknikleri ile birlikte paralize etme ve refleksleri felç etme çalışmaları, kutsallar adı altında anlatılanlar da dahil olmakla birlikte, tüm bu plan ve projeler, aslında sömürü sisteminin perdelenebilmesi adına kullanılan çatıştırma temelli sesli ve görsel araçlardır.
Emeğin ve tüm varlıkların sömürülmesi, günümüz dünyasında üstü tamamen örtülü şekilde ve farklı gerekçeler üretilerek acımasızca uygulanan ve dahi yok etme stratejisi üzerine kurgulanmış, düşmanlaştırıcı kalıplar ile de sollanarak oluşturulan bir ‘’düşünce’’ strateji şeklinde sahnelenerek acımasızca uygulanmaktadır.
Yakın geçmişi de inceleseniz, uzak geçmişi de inceleseniz, karşılaşacağınız temel sorun, emeğin ve emek sayesinde oluşan varlıkların ve değerlerin, birileri tarafından el konularak yağmalandığı gerçeğini görürsünüz.
Hayatın temel dinamiğinin, var olma ve hayatta kalabilme sanatının çatışmacı bir sisteme evrilmesini destekleyen davranış kalıpları ile değil de uzlaşı ve birlikte bir şeyler kurabilmenin ortaklığında yattığını, insanoğlu er ya da geç acı tecrübeler yaşayarak anlamak zorunda kalacaktır.
‘’Tek dünya devletine gidiş’’ aldatmaca mıdır, yoksa birlikte bir şeyler kuralım teklifinin uygulaması mıdır.?
Gelin bu konu üzerine biraz kafa yoralım isterseniz.!
İnsanlık KÖLE olmamak için ciddi bedeller ödemiştir ve gerekirse ödemeye de devam edecektir.
Firavunlar, İmparatorlar, Krallar, Derebeyler, Şeyler, Şıhlar kendi şahsi ve ailevi çıkarlarını korumak için kurdukları idari sistemleri, dikkat ederseniz zamanın ruhuna göre en görkemli olandan, küçülerek dar bir bölge hakimiyeti seviyesine gerilemiş ve ardından yok olmuşlardır.
Yanisi; Dünyayı tek başına kontrol etme iddiası ile yola çıkanların başarabildikleri en uç nokta, çevresel faktörler ve insanoğlunun gösterdiği refleksler sayesinde sınırlanmış ve yok olmak zorunda bırakılmıştır.
İnanoğlu’nun bu karşı duruşu sonuca ulaşabilmiş mi derseniz, başlatılmıştır lakin, devamı getirilememiştir olarak görülmesi gereken bir hayat akışı şeklinde tarihe not edilmiştir daima…
İnsanoğlu, neden başlattığı reflekslerinin devamını sistemleştirerek istikrarlı şekilde sürdürememektedir.?
Çünkü; kendi koruma kalkanı olarak gördüğü ‘’sistem’’ yani devlet kurumlarını ellerinde tutanlar, başlatılan bu reflekslerin kazanımlarını kendi şahsi menfaatlerini garantiye almak adına hareket etmeleri ‘’hatasına düşmeleri’’ sonucu, insanoğlunun kazanç hanesine yazılması gereken tüm artı değerler, sistemi eline geçirenlerin şahsi kazanç hanelerine (zimmetine geçirerek) yazılmıştır diyebiliriz…
İnsanlığın Yaşadığı tüm kazanımlar, bu şekilde heba edilmiştir de diyebiliriz aslında…
Halbuki, insanlığın elde etmeyi başardığı tüm değerler, yine insanlığın kazanç hanesine yazılması gerekmez miydi.?
İnsanlığın çıkarlarının korunabilmesinin yöntemi olan global bakabilme yetisinin perdelenmesi sorunsalı ise, insanlığa karşı olan gelişmelerin apaçık gözlemlenebilmesinin manipüle edilerek körleştirilmesi temeline dayanmaktadır.
Böylelikle perdelenen gelişmeler tüm çıplaklığı ile okunamadığından, kazanç ve kayıplarda tam olarak listelenerek muhasebesi insanlık tarafından yapılamamaktadır. Bu durum insanlığın kaybetmesine sebep olmaktadır.
Öncelikle, aşılması gereken en büyük engel, idari yapıların insanlığın denetleyebildiği ve hesap sorabildiği alanın dışına çıkmasını engellemektir.!
Sonuçta; dünyayı ve insanlığı bir örümcek ağı gibi saran bu anlaşılması kasten zorlaştırılmış olan sistemin, acilen denetlenebilir ölçeklere çekilerek küçültülmesi ve kontrol altına alınması gerekmektedir diye düşündüğümüzü belirtelim.
Öyle ya; insanlığın küçük (etnik) parçalara bölünerek etkisizleştirilmesinin altında yatan hedefin, insanlık üzerinde otokontrolü güçlendirmek ve katı bir tahakküme ulaştırmak temelinde ilerletiliyor olması amacı değil midir dersiniz.?
Uyanış, insanlığın çıkarları adına olmak zorundadır.
Tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerin, küçük bir zümre tarafından tüketiliyor olması gerçeği, nasıl da profesyonel bir yapı kurulduğunun göstergesi değil midir.?
İlk emri OKU olan ve ilk kelimesi KORKMA diye başlayan tavsiyeler önümüzde durmakta iken, OKUMAYAN ve KORKAN zihniyetten sıyrılıp, uyanmanın zamanı gelmedi mi dersiniz.?
İnsanoğlunun emeğinden daha kutsal olan başka bir değer yoktur demek gerekiyor artık, bu değere sahip çıkmak, insanım diyebilen herkesin sorumluluğundadır.
Bizler insanlıktan yanayız ve insanlığı köleleştirmeye çalışanlara karşı duranlarız.
Ya Sizler.?
OKUYUN VE KORKMAYIN, artık yeni şeyler söyleme zamanıdır…
Yaklaşık sekiz milyar nüfusa ulaşan ve karşı konulamaz seviyede potansiyele sahip İNSANOĞLU, kendi haklarını koruyup sahip çıkmak yerine, küçücük bir zümreye KÖLE ediliyorsa; BURADA BİR ALDATMACA VAR DEMEKTİR.!
TARİH BOYUNCA KİM ÇIKIPTA İNSANLIK ADINA BİR İKTİDAR KURMA İDDİASINDA BULUNMUŞ.?
VAR MI.? YOK.!
Neden olmasın ki.?
Öncelikle evrensel bakmayı öğrenmek lazım. Ardından gerisi zaten geliyor.!
Saygılarımla.
Ali Karani / ENP
Yorumlar
Kalan Karakter: